En titrek halde aklıma geliyor unutmaya başladığım senden yadigar kalanları..
Bunu durup düşünürken hiç hoşuma gitmiyor bilmek, “sonunda oldu” diye geçiriyorum içimden, “ sonunda oluyor, olması beklenen”
Unutmak Allahın bir bağışı diyebiliriz, güzel bir teselli bunu bilmek.
Yanık yanık ağlarken, tüterken dumanımız ciğerimizden, bunun azalacağını nasılsa bir gün biteceğini düşünmek..
Yüzümü buruşturuyorum fark ettiğimde, dudaklarım büzülüyor,
- Hayır unutturma bana! Unutursam ne kalır ondan geriye, benden geriye?
Halbuki ne çok şey kazandı içim, yüzüm, varlığından.. Şimdi silinip gittiğini görmek, zihnime en ince işleyişle işlenen anıların..
Hayır! bilerek onayladığım bir şey değil bu, canımın yandığı anlar kadar şiddetle yanacak içim. Bu böyle olursa eğer, zenginliğimi unutacağım, benliğim vefasızlık yapacak..
Üstüne basıp yükselttiğim ruhumu soysuz bırakacak, anılarını unutmak..
Yeniden emek vermek, yeniden büyütmek -zahmetine katlanmak- korkusundan değil isteksizliğim..
Senin değil, onun değil, kalbimin ince yerlerinin hatrına..
İnce ince, Bazen -el emeği- gümüş telden bir telkari bilezik gibi taktım koluma varlığını, çıktım en güzel mezarlık ziyaretlerine: “Efendim, işte geldim, sol yanıma düşen, kalbime düşen, sol yanımda işte. Halim budur, sen bilirsin”
Kedi anladı beni, oda kediyi anladı, beni anlamayı istemeden.. Anlamaktan korkup, korkan kediyi okşayarak kendini yatıştırdı bilerek.
Ya da bilmeden.. Bana gaip. On’a aşikar..
Malta eriği, aşısız elma, ve kopardığımız her bir gül için bir Fatiha..
İlk defa duymuş gibi dinledim..
Gitme diyemiyorum, ama sen yine de gitme demek istemiştim.. Şimdi, bari onlara söyle onlar gitmesin.. Anılarım..
Beyhan DEMİRCİ
Yolcu Dergisi/ 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder