12 Ağustos 2011 Cuma

İyi Aşklar İyi Atlara Bindi, Gitti Sevgili...



Sana ne vaat edeyim bilmiyorum. Vaatsiz sevgili olunmaz mı diye düşünmedim hiç.
İki cinsten kadın olanına yapılan vaatler aklımda şimdi;
Türk filmlerinin en sulu- zırtlak izlediğimiz replikleri bu vaat sahnelerinde sarf edilmez miydi?
“Pembe panjurlu evimiz olacak sevgilim, bahçesinde meyve ağaçları”
Kendisine vaat edilen pembe panjurlu eve sahip olan biri var mıdır merak ediyorum.
Vaade konu olan şeyi de gözden kaçırmamak gerekir ayrıca. Mesela neden “Huzur” vaat edilmiyor?
Neden bu duygusal sahnelerde güven vaat edilme yoluna gidilmemiştir?
Mesela bu replikler “sevgili, sana huzur içinde bir ömür vaat ediyorum, hayatın zorlukları olacaktır elbette, ancak ben senin güzel gözlerinin huzursuzlukla tedirgin olmaması için ömrümü adayacağım” diyemez mi vaat sahibi sevgililer?

“Senden korkmadan, kaçmadan hayattan, iyi insan olmak konusunda çaba sarf edeceğimi bilmeni isterim sevgili”
Söylenilebilir bir replik değil midir? Bu tarz bir vaat karşısında ikna olamaz mı sevilenler?
Panjurlu bir ev, müstakil bahçe içinde üç katlı “Tripleks” veya iki katlı “Dubleks” demektir aslında.
Panjur düşünüldüğüne göre onun yakışacağı bir evde ortalama lükse sahip bir ev olmalı değil mi?
Büyükşehirler de bu tarz bir evin, şehir merkezinde olması oldukça zor. O halde sayfiye yerinde olacak bahsi geçen ev. Şehir dışında pembe panjurlu bir eve ulaşmak için bir de araba gerekecek üstelik.
Şimdi bakalım elde ne var?
Sayfiye yerinde “Dubleks” bir ev, önünde bir araba, birde bu anlatılanlara uygun eşyalar, döşemeler.
Bir sevgilinin bu imkânları sağlaması için teknik olarak, ya kendi işinin sahibi olması – ki o da ancak orta ölçekli bir şirket demektir- ya da üst düzey bir yönetici olması anlamına gelir.
Şimdi bir de elde sırtı yere gelmeyecek sevgili var.
Allah bereket versin, daha ne olsun değil mi? Küçümsediğimiz bir türk filmi repliğinde dahi, bize elit bir yaşam vaadi söz konusuymuş, biz anlamamışız.

Aslında aşk- meşk işleri oldukça karlı işlermiş.
Hiç pembe panjurlu evleri vaat edenlere “Bu pembe panjurlu evde huzurumuzda olacak mı sevgili?” sorusunu soran olmuş mudur?
Sorulmamışsa hiç, sormayanlar bunda mazurdur aslına bakılırsa. Huzur denilen şey, bir ev, bir araba ve statü ile göz ardı edilebilir şeydir (!)

“Ya birbirimizin gözlerine hasret kalırsak bu pembe panjurlu evde” diye hesap edilmez muhtemelen.
Sanırım “Yükü ne derece hafif olursa, o derece huzuru çok olur insanoğlunun” diye aklına gelmez sevgililerin.

“Seni eş/ dost göreceğim, birlikte yükselecek aklımız/ refahımız, birlikte onaracağız hayatın aksayan yanlarını, birlikte büyüyeceğiz, her türlü zorluktan el-ele çıktıkça daha çok hayran olacağız birbirimize”
Bu cümleler kanmak için, ikna olmak için yeterince akıllıca kurulmuş, en azından üzerinde düşünülmüş romantik ama gerçekçi cümleler değil midir?
Ya da “ Sevdiğim, sana susmayı vaat ediyorum, ömrümce gözünün içine bakarak mütebessim, ne kadar büyük hata görsem de kendimce, dilimi ok gibi kullanmayacağım.
Kızdığım anlarda bile içine işleyecek yaralar açmayacağım, dilime hâkim olacağım, büyüteceğiz birlikte bir aileyi ve sevgili samimiyeti”
Tüm bunlar hayalî cümleler mi? Gerçekleşen, akl eden gönüller var mı merak ediyorum?
Sevgilileri “sevgililer günü” icat edilmeden çok önce, maddeci / materyalist bir beklenti içine sokan Türk filmi replikleri artık değiştirilemez mi?
Geriye dönüp doğu aşklarına baksak, destanları okusak yeniden, “sevgiliye Gazel okuma/ yazma makamına” ulaşamaz mıyız?
Salıncakta sallarken sevgiliyi;
“Evlerinin önü mersin, ah sular akmaz bi danem tersin tersin, mevlam seni bana versin, al hançeri gadınım vur ben öleyim, ah kapınızda bi danem kul ben olayım”
Türküsünü duysak, içli içli. Ve sevgilileri böyle ikna etsek bir ömür geçirmeye;
“sevgili seni bir gün değil her gün seviyorum, kabul edersen bir ömür, huzurdan ördüğüm evimde başımın tacısın” desek, yetmez mi?


14 Şubat 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder