12 Ağustos 2011 Cuma

Outlook Salâları ve Aşkları..

- Derviş Ergen'e İthafen, Rahmetle-

Günlerden bir gün öğlene yakın bir saatte oturduğumuz mahallenin camisinden bir sala okunmaya başladı.
- Mahalle kültürü ve kavramının pörsümediği yerlerde sala okunmaya başladığında, bütün mahalle sakinleri balkonlara veya pencerelere çıkar, salanın sonunda ismi geçen Merhum/ merhumenin kim olduğunu öğrenir ona göre erken yada biraz daha geç cenaze evine gidilir.

-Hepimiz balkona çıkıp salayı dinledik o gün, ardından müezzinin anonsu başladı.
- Falancanın oğlu filanca Bu sabaha karşı vefat etmiştir. Cenazesi Öğlen namazını müteakip….
İsmi geçen şahsı tanıyınca sala ya geri döner insanlar bir kere daha zihninde tanıdığı insan için okutur o salayı ve Merhum /merhumenin anısını canlandırır gözünde
- Allah mekanını cennet etsin, gani gani rahmet etsin cümleleri dökülür ağızdan.
Bu defa ismi geçen kişi çocukluğumuza şahit olan bir abimiz/amcamız, çoluğu çocuğu büyümüş ama torunları var geride.
- Namazında niyazında bir adamcağızdı, Allah sabır versin. Hemen kalkın arayın bakalım nedir durum dedi annem.
Eski mahallemizde ki Nazife Ablayı arayıp:
- Sela okundu duydunuz mu? Osman amca Vefat etmiş dedik.
Nazife abla:
- Bizde duyduk, hemen koşup gittik, ama Osman amca karşıladı bizi kapıda, şaşırdık kaldık, adam yaşıyor.
Şimdi öğrendik ki Osman amcanın kardeşinin oğlu, isim ve soy ismi aynı – Biz mahalle de deli Osman derdik- o ölmüş.
Şimdi oraya gidiyoruz.
Karışıklık inanılmaz. Toplanıp hep beraber Deli Osman’ın evine gittik.
Annesi kapının önünde ağlıyor, ablaları perişan;
- Nasıl oldu dedik?
- Bilmiyoruz ki, dediler.
- Bizde Saladan duyduk, önce amcamın evine koştuk, sonra anladık ki bizim deli. Ama dün eve gelmedi, öldü de bir yerde hayrına biri tekfin işlerini tamamlıyor her halde. Salayı da o okuttu dedik.
Üzüntümüz şaşkınlığa dönmüş bir halde orada hazır bulunana erkekleri imamın yanına gönderdik.
Uzun lafın kısası, en nihayetinde öğrendik ki;
Bizim bu deli Osman, kendi gibi bir kıza aşık olmuş, ailesine de bu kızı bana alın diye ağlayasıymış, aile güvenmedikleri için pek ciddiye almamışlar bizim deliyi.
Hatta ciddiye almadıkları yetmemiş bir de tutup Deli Osman’ımızdan küçük kardeşini evlendirmeye kalkmasınlar mı?
Osman da İsminin hakkını vermiş, kalkmış sabahın köründe imam efendiye yazılı bir kağıt uzatarak;
-Babam gönderdi, bunu öğlen ezanından önce okuyun diye.
İmam efendi de pek sorgulamadan okumuş tabi salayı.
Kimsenin ölmemiş olmasına sevinerek, bir delinin oyununa ve intikamına alet olduğumuz için de hem kızıp hem bıyık altı gülerek evlerimize dağılmıştık.
Aslında hoşumuza da gitmişti bu, artık aldığımız her ölüm haberini şaka sanmak gibi bir lüksümüz ve ön tepki zenginliğimiz olacaktı.
Ve öyle de oldu – Bir söylence gibi- aldığımız her ölüm haberine;
- Osman’ın şakası olmasın diye karşılık vermeye başladık
Osman’ın şakası, Osman’ın şakası …………


Bir Perşembe günü - Bu olayın üstünden 10 yıl geçmişken-
Bilgisayar başında Outlook açık, telefon görüşmesi yapıyorken, mail geldiğinde kısa bir süreliğine mailin girişini görüntüleyen Outlook bir mail başlığı görüntüledi.
- Gayri ihtiyari aklım telefonda ki muhatabımda gözlerim mailin başlığını okudum:
- 12.08.2007 TARİHİNDE DERVİŞ ERGEN VEFAT ETMİŞTİR.
Açıp baktığım da Bahsedilen kişinin ölüm haberi, kendi mail adresinden geliyordu, aklıma hemen:
- Osman şaka yapmıştır, cümlesi geldi. Ama yine de içimi bir acı kaplıyor. Arıyorum hemen ofisini, karşıma daha önce tanıştığımız, ofis çalışanlarından biri çıkıyor;
- Derviş Beyin mail adresinden böyle bir mail atıldı, haberiniz var mı diyorum?
- Evet Beyhan Hanım var diyor, biz attık.

Kalıyorum.
Her sabah ve her akşam ofise çıkarken ve girerken bu gün mutlaka bir çay içmeye gideceğim dediğim ofisleri geliyor gözümün önüne.
Çok yakın zamanda ofislerini taşımışlardı, birlikte bir çizgi film projelerinde çalışmıştık, senaryo yazmıştık, hayallerimiz vardı, devamı vardı, güzel şeyler yapacaktık, buz devrinin Türk versiyonunu hazırlayacaktık.
Bir zaman sonra takdir-i ilahi onların taşındığı muhitte bir ajansta çalışmaya başladım bende.
Telefonlar ve internet üzerinden her görüştüğümüz de;
- Mutlaka bir çay içmeye bekliyorum dedi sık sık.
- Mutlaka geleceğim, hele şu işleri bir yoluna koyalım dedim hep.
Her sabah ve her akşam ofise giriş ve çıkışta bir sonraki güne erteledim.
E şimdi..?
Artık erteleme günü kalmamıştı.
- Boğulmuş diyordu karşımda ki şahıs, dalgalar yutmuş onu, 4 çocuğu vardı, bir tane de bekliyorlardı. Şimdi ofisin işlerini düzene koymaya ve toparlamaya çalışıyoruz dedi.
- Peki dedim, peki..
Kapattım..
Kapattım hayatı.
Kaç çay içme sözüm, kaç ertelenmiş özrüm, kaç alınacak gönlüm, kaç gidilecek dostum ve kaç sevmeye söz verdiğim insanım vardı.
Düşündüm. Kapattım gözlerimi.. Cenazemi düzenledim. Kesin benim cenazem de olur diye düşündüğüm dostlarımın/ ahbaplarımın çoğu yoktu Cenaze merasimim de.
Belki de maillerine bakmamışlardı. Belki de Junk maillerine düşmüştü haberim.
Açtım gözlerimi, uyanacağız dedim. Uyandığımız da yarım kalmış olacak her şey.
Salasını bile duymuyoruz artık dostlarımızın.
Dijital oldu her yanımız, dijital aşkımız, mektubumuz, ilanımız. Dijital, doğumumuz, salamız, ölümümüz.
Hz. Google ye tapınıyorduk her vakit de, Hz Microsoft’un salası garip oluyordu.
Esselatü vesselamü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder