Per, 11/01/2007 - 09:27 — Beyhan Demirci

Elinize aldığınız metin bazı zamanlar 80 sayfalık bir hacme sahipken metni tutan elinizin sık sık uyuştuğunu, yorgunluk belirtisi olarak anlınızda terlerin biriktiğini görebiliyorsunuz..
Ya da bu hacimde bir kitabı bütün gayretinize rağmen günlerce sonuna erdiremiyorsunuz..
Kafanızda kitabın, metnin öyküsü ile geziyorsunuz, üzerine kurgular yapıyorsunuz, 80 sayfalık kitaptan beş bin sayfalık kurgular elde ediyorsunuz.. Bu Tarz kitaplara tohum kitaplar diyorum ben.. Nasıl karşınıza çıkacağını bilemediğiniz, kimin kaleminden çıkacağını kestiremediğiniz mucizeler bunlar bana göre..
Bunun yanı sıra SABAH SPORU ile özleşen kitaplar, metinler vardır mesela.. Elinize almanız tamamen keyfinize halet-i Ruhiyenize bağlıdır..
Kondisyonunuz düşükse, tatile çıkarmışsanız beyninizin algı ve yorum kısmını biraz morale ve enerjiye ihtiyaç duyuyorsanız elinizin altında belirirler..
Zengindirler, şımarıktırlar, marjinaldirler, hümanisttirler vs…vs..
Ebadı önemli değil, genellikle bitirilemez kitaplardır, eğlencelik, yada sabah sporu gibi her an bırakılabilecek, es geçilebilecek, daha önemli şeyler karşısında ikinci plana itilebilecek tattadırlar..
Bana bu yazıyı kaleme aldıran, aynı zamanda bu yazının başlığı olan kitaplar vardır birde.. onların ismi “İnim, İnim kitaplar”dır..
Ne demek inim, inim kitaplar?
Bir fırtınaya tutulmuşsunuzdur mesela, beyin fırtınası, imtihan fırtınası, aşk fırtınası, var oluş fırtınası, günah fırtınası.. Her neyse..
Ama tutulduğunuz şey mutlaka bir fırtına.. Önüne geleni katan, savuran, yerini değiştiren kök salmış, alıştığı şeylerden ayıran koparan bir Allah vergisi..
Alışkanlıklarınızdan kopmak istemezsiniz, ya da yeni bir yoruma hazır olup olmadığınızı bilmezsiniz, ya da kopan fırtınadan saklanacak bir yere ihtiyaç duyarsız.. Fırtına geçene kadar sizi saklayacak, işinizi kolaylaştıracak değişim için kafanızı toplamanıza yardımcı olacak bir sığınak…
Ancak bu sığınak rahat bir sığınak olmaz çokluk.. gözünüz hep kapıda, pencerede, çatıda, kulağınız hep sestedir.. Korku bakidir.. ama üstünüzde bir dulda vardır..
Sığınmış olursunuz bir kere bin bir duayla.. Lütfen başıma göçmesin, lütfen fırtınadan kaçarken kasırgaya tutulmayayım diye..
Nasibinizi sadece o bilir.. Kader kısmet kitabıdır çünkü o…
Ya Rahman dedim radyoyu açarken.. Sen aklımı koru…
“Esmaü’l Hüsna” dedi yazar radyodan “kitabın özü belkide”..
Ya Rahim dedim karşılığında..
İki gün sonra yeşil kapaklı kitap elimde.. 5 Yıl çalıştım demişti Nuriye AKMAN, radyoda kitabından bahsederken..
Yalana gerek yok.. Sadece “kitabın özü” ne getirilen yorumu merak edip almıştım..
İyi takip etmeme rağmen, Nuriye AKMAN okuyacak ruh halinde değildim…
Ne demek bu? Ben Rahman’ın hayatıma düşen gölgesiyle, Rahim’in izi ile meşguldüm..
İz sürüyordum, kokluyordum… Radyoyu açarken tıkanmıştım.. Oksijensiz kalmıştım…
“Nefes” demişti spiker, neden ismi nefes oldu..
― Kitaba isim ararken bir sabah “ nefes” kelimesiyle uyandım. Demişti yazar,
Sonra birden anladım nefes benden anlatılmayı bekliyordu..
Nefes önümdeydi, şüpheliydim…
“ Sırrı insanlarla konuşamayınca kendini sırlar yokuşuna vurdu. İki gözü iki el olup onu arkasından itti.. Dağların kendi içlerine saklandığını görmüştü.. Kuşlarında.. Evlerinde.. Oemek kendinden başka kaçılacak yer yoktu… kalbinde küçük siyah bir nokta buldu. Dokundu. Altında bir kalp daha gördü.. Bütün gördüklerini oraya taşıdı.. kendini kalbinin kalbine gömdü..”
Yaklaşık 320 sayfalık bir kitabı ön yargıdan kurtularak okumama sebep olan cümlelerdi bunlar…
İşte rahatım kaçtı, bu rahatsızlıkla rahatı bulmak için bir kez daha beynim emmeye başladı cümleleri, kelimeleri..
“Bilemediğim ne söylüyordu bu kitap?”
“– Sırrı ağaçların adedi kadar “kendini” görünce Tabende’nin doğuran kadınlar için söylediklerinden bir perde hatırladı.. kırkları karışan loğusa kadınlar gibi ağaçlarla sırlarının birbirine bulaştığını hissetti. Bu hissini ne ebesine, ne Gaffar’a, nede başka birine aktarabilirdi. O sıra hiçbir dil, bu hissi çevirmeye yanaşmadı.”
Bir ebe: Tabende.. Bir Gassal: Gaffar.. Bir mecnun çocuk: Sırrı..
Bu ne muhteşem bir üçleme.. Bu ne muazzam bir kaynak.. Bu ne münbit bir hikaye..
“ Gaffar: Okumalarında onu en fazla lisanın bir şeyi anlatma kudretinin çok sırlı oluşu dehşete düşürürdü. Zihinde akıp giden bir oluşu anlatmaya kalkınca o oluş, hemen duruyor, adeta eşyalaşıp susuyordu.”
İnim inim bir kitap dediğimde haklıydım... Dar’ı dünyamda benim için sırlı olan ne varsa bu kitaptaydı.. Bir ebe, bir ölü yıkayıcı ve dilsiz mecnun bir sabi.
“–Muammanın anlamını sorduğunda ne söylemişti ona Gaffar:
– Güçlü olan genişler, yükselir, yayılır. Yani merkezinden uzaklaşır. O vakitte geriye dönmek, inmek, büzülmek ister. Bu böyle sonsuza kadar bir çember çevirir gibi devam eder gider. Sen çemberin neresindesin şimdi evlat?”
“– İşte burasındayım Gaffar, tam ortasında”
Ya Hay dedim Kitap bittiğinde Ya Rahim Ya Hayy..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder